1920’li yıllarda dünyaya gelen Trần Diệu Lan, ayrıcalıklı bir ailenin tüm imkânlarına sahip olarak eğitimli ve güçlü bir kadın olarak yetişmiştir. Büyük fikirleri, idealleri, hayalleri ve tüm bunları hayata geçirebilecek sarsılmaz bir iradesi vardır. Günün birinde sadece gözlerine bakarak bile aklını okuyabilen, yüreğinin derinliklerine yavaşça sızıp orada kendine taht kuran Hùng ile yolları kesiştiğinde ise, hayatı daha da masalsı bir hâl alır. Artık kesinlikle çok şanslı olduğuna, hayatın ona hep güzel yüzünü göstereceğine emindir, ta ki Vietnam’ın üzerine ilk karabulutlar çökene kadar. Vatanı, Japon istilası sırasında yabancı askerlerin ayakları altında bin parçaya bölünürken, Diệu Lan da paramparça olan ailesinin ve hayallerinin külleriyle kendine yepyeni bir kader yazmaya çalışır. Öte yandan hayat da en az Diệu Lan kadar inatçıdır. Her seferinde çiçek açan umutları acımasız bir kasırgayla yeniden kırılırken, yıllar sonra aynı yazgı çocuklarının ve torunlarının da yakasına yapışır. Çocukları, bir anda patlak veren Vietnam Savaşı’na katılmak üzere evden ayrılınca, yaşlı bir kadın olarak bu kez torunu Hương’la tek başına hayatta kalmak ve hayatta tutmak için var gücüyle mücadele edecek ve âdeta umudun, cesaretin sarsılmaz kalesi hâline gelecektir.