Kara Oklar Çetesi - Avustralya Macerası Kitap Açıklaması
Kara Oklar Çetesi üyelerinin Avustralya’ya kadar uzanan yolculuklarında yerini almaya hazır mısın?
Kıbrıs’tan yeni dönen ekip üyelerine Mustafa Kemal Paşa bir görev daha verir; Türkiye Cumhuriyeti’ni
tanıtmak. Karadeniz Vapuru ile Sidney’e doğru yola çıkan kahramanlarımız, daha yolculuklarının
başındayken bir terslik olduğunu fark eder. Geminin güvertesinde bulunan yasak bölgede üstü örtülü
şeyler vardır. Bu sırrın peşine düşen Erim, Nisan ve Zafer yeni arkadaşlarıyla birlikte kendilerini hiç
ummadıkları bir maceranın daha içinde bulurlar. Tema: Yer ve zaman olarak nerede olduğumuz
Kavramlar ve Anahtar Sözcükler: İLETİŞİM, aile, arkadaşlık, toplumsal cinsiyet, kültürler arası iletişim, MİLLÎ MÜCADELE VE ATATÜRK, MİLLÎ KÜLTÜRÜMÜZ, tarihî şahsiyetler, arkeoloji, seyahat, keşif, ülkeler, konukseverlik.Tutum ve Değerler: Merak, hoşgörü, bağımsızlık, barış, dostluk, özgürlük, saygı, sevgi, vatanseverlik.Profil Öğeleri: Sorgulayan, bilgili, iletişim kuran KİTAPTAN
Nisan ve Erim kollarına girip onu kaldırdılar ayağa. Temizlenmiş bahçe yolunda aşağı yukarı yürüdü Bönbön. Koltuk değneksiz, oldukça hızlı ve dengeli hareket ediyordu. Kendisi de şaşkındı. Karaköy Rıhtımı’na girdiklerinde uğurlamaya gelen büyük kalabalık hızla limana yaklaşan at arabasına doğru döndü. Bir anda kalabalıktaki sesler, konuşmalar kesildi. Herkes hayretle arabadan atlayan iki çocuğa bakıyordu. Bu gazeteci esmer, biraz büyük burunlu, ciddi bakışlı biriydi. Gür saçları vardı ve alnı biraz açıktı. Nisan’la göz göze geldiler. Nisan hafif bir irkildi, içinden “Nedense ondan hiç hoşlanmadım ama söylesem Bönbön gibi olurum şimdi” diye düşündü. Beybaba konusundaysa hâlâ endişeliydiler. Geminin arka tarafında olduğunu biliyorlar, yanındaki esrarengiz kadını, küçük çocuğu ve devasa adamı çok merak ediyorlar, Arap Orhan’ın herkesi niye tanımazlıktan geldiğini bir türlü anlamlandıramıyorlardı. İkisi Zafer’in olduğu yöne doğru kenarlara çarpa çarpa koşmaya başladılar. O taraftaki güverteye döndüklerinde Zafer’i yerde yatarken gördüler. Başında tüfekli bir asker vardı ve üzüntüyle titriyordu. Karadeniz Vapuru yaklaşırken köprünün iki tarafında toplanmış büyük bir kalabalık gördüler, ellerinde bayraklar vardı. Kaptan ve çocuklar, yüzlerine yerleşmiş gülümseme ile birbirlerine baktılar. Kaptan gururla geminin düdüğüne üç defa asıldı. Nisan sabaha doğru bazı gürültüler duydu. Uyandı, sonra bir uçak sesi duyar gibi oldu geminin dibinde. “Olamaz bu saatte hem de geminin dibinde, civarda uçakların bulunduğu bir yer falan olsa tamam ama imkânsız” diye düşündü. Tam uykuya dalarken kamaranın kapısı güm güm diye çaldı.
Çete üyeleri beraberce sürünerek eve doğru ilerlemeye başladı. Ortalarda bir yerde evden bir silah sesi geldi. Hepsi dönüp birbirine baktı, hızlandılar. Eve yaklaşırken Erim motosikletlerin saklandığı yerde bir hareketlilik fark etti. Durup biraz gözledi ama bir şey göremedi.
Herkes ortamın enerjisiyle zıplarken, gülüşürken Nisan büyük bir dikkatle düşünüyor ve bir şeyler tekrarlıyordu. “Tabii ya, tabii ya. Sanırım çözdüm gizemi” dedi bir anda kendi kendine. Herkes kalktı, örtünün başına gittiler. Brandayı çektiklerinde deniz uçağının altında iki büyük ve uzunlamasına yatan sandık daha vardı. Sandıkları dikkatle açtılar. (Tanıtım Bülteninden)