Hasan el-Basrî´nin (r.a.) bildirdiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) ölümü, onun sıkıntı ve acısını anlatırken: Onun yol açtığı acı üçyüz kılıç darbesininkine bedeldir buyurdu. Peygamberimiz (s.a.v.)´e bir gün ölüm acısı hakkında sormuşlar. O da buyurmuş ki: En kolay ölüm, yünlü kumaşa batmış dikene benzer. Yünlü kumaşa batmış diken, yanında yün liflerini söküp almadan çıkarmı? Yine Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün ağır bir hastayı ziyaret ederken buyurur ki: Ben bunun ne çektiğini biliyorum. Tek tek bütün damarları aynı anda ölüm sancısı içindedir. Şeddat İbni Evs (r.a.) der ki: Mümin için dünya ve âhiretin en korkunç olayı ölümdür. Onun acısı, testere ile biçilmekten, makas ile doğranmaktan ve kazanda kaynamaktan daha şiddetlidir. Eğer ölü dirilterek yaşayanlara başından geçenleri anlatsa, dünyalılar ne yiyip içip eğlenebilir ve ne de uykudan tad alabilirdi. Zeyd İbni Eslem´den, o da babasından naklen rivayet eder ki: Mü´min dünyadaki ameli ile ulaşabileceği derecelerden birisine ulaşamamışsa kendisine şiddetli ölüm acısı çektirilir de ölümün sarsıntı ve acısı sayesinde cennetteki derecesini elde eder. Kâfirin de karşılığı verilmemiş bir iyiliği varsa canı kolay alınır da iyiliğin sevabını tüketerek cehenneme gönderilir. Rivayet edildiğine göre Hz. İbrahim (a.s.) bir gün Azrail´e: Günahkar insanın canını alırken büründüğün kılığı bana göstere bilir misin? diye sorar. Azrail (a.s.) ona: Bunu görmeye dayanamazsın diye cevap verir. Hz. İbrahim: Dayanırım, sen göster diye ısrar edince Azrail ona: Başını çevir der. Bir müddet arkasını döndükten sonra tekrar yüzünü dönünce Hz. İbrahim, kapkara yüzlü, saçları diken diken, kötü kokulu, siyahlara bürünmüş, ağzından ve burun deliklerinden ateş ve duman çıkan bir adam ile karşılaşarak yere baygın düşer. Ayılınca Azrail ilk kılığına dönmüştür. Hz. İbrahim ona der ki: Ey ölüm meleği, günahkâr insan ölüm anında senin bu kılığınla yüzyüze gelmekten başka bir felaket ile karşılaşmasaydı, bu ona yeterdi der.