Paranın dışkıya benzetilmesi oldukça ilginç bir analojidir. Eğer çok yer içerseniz çok olur. Az yer içerseniz az olur. Yiyip içme de sizin refah seviyenize bağlı bir durum. Sonuçta da dışkı ona göre olur. Bu durum sahip olduğunuz hayvanlar için, aslında bütün canlılar için geçerlidir. Dışkı üretimini bir sindirim sistemi sonucu olarak görürseniz ilginç çıkarımlara da ulaşabilirsiniz. Yeme içme çok ama dışkı üretimi yok! Burada sindirim sisteminde veya sağlığınızda bir sorun var demektir. Tersi de doğrudur. Yeme içme az ama dışkı üretimi çok. Burada da sorun var demektir. Bu iki hal, var olmaması gereken hallerdir. Sistem sorununa işaret eder. Ancak ne olursa olsun sonuçta elde edilen şey bir dışkıdır. Kokusu mutlaka çıkar. Pistir. Kirdir. Temizlenmesi gerekir! Mekke dönemi cahiliye sistemi bir avuç “seçilmiş” tarafından yönetilmekteydi. Sistem borca dayalıydı. Ellerindeki finansman imkânlarıyla bir şekilde herkesi kendilerine borçlandırmışlardı. Borçlu olanlar da sistemin köleleri haline dönüşmüşlerdi. Sistemin yöneticileri aynı zamanda dış bağlantılara da sahiptiler. Bu destekler Mekke panayırları üzerinden sağlanmaktaydı. Kureyş örgütü, pazarlarda kurulan ekonomik menfaat birliğini ustaca siyasal bir desteğe çevirmişti. O dönem Kureyş örgütünün pozisyonu ne ise bugünkü küresel finans elitlerin pozisyonu da odur. Bugün Mekke dönemi cahiliye düzeni yeniden oluşturuldu. Bizler de bu cahiliye düzeninin içerisindeyiz. Bir bakıma mahkûmuz. Bu sistemde ölçü ve mizan öyle bir bozulmuş ki ne yaparsanız yapın hep bir avuç elitin çıkarına işliyor. Hz. Muhammed işte bu düzeni yıkmak için gelmişti ve yıktı. Ancak günümüzde bizler bu düzene ve zulmüne, farklı gerekçelerle de olsa hep birlikte rıza gösteriyoruz. Bugün yapılacak iş bu cahiliye düzenini yıkmaktır. Bunun geçmişte nasıl yapıldığını anlattık. Bugün de aynı şekilde yapılabilir. Yapılmaması için de hiçbir mazeretimiz yoktur. (Tanıtım Bülteninden)